3 Temmuz 2019’da öldü Küçük İskender. Ben daha 666’sını bitirmemiştim, Dinçer ile birlikte şiir dinletisine gidememiştik, ‘Bir delinin ot defterini* imzalatamamıştık.
“Yeter ki hiçbir şair yarım kalmasın”
‘’Tek gemisi olanın tek iskelesi olur’’
‘’Telafisi zor aşklar yaşa. Tedavisi imkansız sevişmelerle geçir ömrünü’’
‘’Romanlar-öyküler fazla yakına ve uzağa, şiir de derine ve yukarı götürüyor insanı. Nesir yatay, nazım ise dikey bir yol haritası çiziyor hep’’
‘’Hüzünle barışık olan zayıftır çünkü’’
-Küçük İskender
Gece nasıl geçerse geçsin, sabahların lanetinden kendimi koruyamıyordum. Baş ve mide ağrıları mesele olmaktan çıkmıştı, ilaçlar yardımcı oluyordu, acı eşiğimin yükselmiş olması da fena sayılmazdı. Esas mesele her sabah intihara daha meyilli uyanıyor olmamdı, bir süre boyunca bunun tükettiğim alkol miktarına bağlı olduğuna inandım, gece 4’de evine dönen her sarhoş sabah kalktığında kendini biraz uçurumun kenarında hissetmez mi?
Perdeleri değişmek iyi bir fikir gibi geldi, kendimi bildim bileli uyku problemim var, geceleri sık uyanır, güneş doğduktan sonraysa uyuyamam, uzun süren iş günlerinin ardından gecelerde uzamaya başlayınca ışık odanın içine girene kadar sağlıklı bir uyku uyumak için 2-3 saatim kalıyordu yalnızca, vaktim olmasına rağmen gözlerimi kapalı tutamıyor, kolumu hareket ettiremez halde yatakta kıvranıyor ama bir türlü kendime çok iyi geleceğine inandığım o uzun uykuya dalamıyordum. Bende büyük siyah perdeler aldım, içeriye ışık girmezse biyolojik tetiklemelerin önüne geçebilirdim. Kısa süreliğinede olsa işe yaradı.
Ara ara öfke nöbetlerine tutuluyordum, bildiğiniz şeyler, duvarlara girişiyordum, sağ elimin boğumları içeri göçmeye başlamıştı, ardından sandalyeleri kapıların camlarına fırlatmak gibi bir hobi edinmeye başladım, ilk birkaç seferden sonra yeni cam taktırmaktan vazgeçtim, pencerelerinde siyah perdeleri olan ve kapılarının cam olması gereken yerleri gazete kağıdıyla kaplı bir eve sahiptim, tahmin edersiniz ki bu görüntü zaten kırılgan olan psikolojime çok iyi gelmiyordu. Tavsiyeler gelmeye başladı, özetle şöyle söylüyorlardı -Sevgili Can, önce bir sorunun olduğunu kabul etmeli ve destek almaya karar vermelisin-, denemekten zarar gelmez diye düşünmüştüm. Profesyonel destek almaya karar verdim. Nefret ettiğim doktor muayenelerine gidebilmek için randevu aldım, psikolojimin onarılacağını taahhüt etmişlerdi, neden olmasın?
Tüm bu döngünün ne zaman başladığını çözmeye çalışıyordum, ahalinin hafızası ancak bir önceki koşuyu hatırlayacak kadar geri gider diye anlatır Bukowski at yarışı anılarında, bende bu yoldan çıkışımın başlangıcını yakın geçmişin etkilerinde aradım ilk, evet bu meselelerin elbet etkisi vardı ama çok önceleri tıkanmaya başlamıştı lavabonun gideri. Hatırladığım kadarıyla kendi özgür irademle içimden gelen her şeyi yapabileceğime olan inancım, ancak 20’li yaşlarımın başlarında kurmaya cüret edebileceğim bir hayaldi. Başımdan geçen her 365 günlük döngü, haneme +1 yaş olarak ekleniyor ve haneme yazılan her yeni yaşım sonrası özgür irade hayalini kurmak bile zorlaşıyordu. İstemeden daha temkinli ve sıradan birine dönüşüyordum, kabullenemiyorum bunu. Sanırım içimdeki ilk tıngırtılar bunun farkına varmam ile başlamıştı.
Biliyorum ruhumda bir hastalık büyüyordu, beni içimden kemiriyordu. İşler istediğim gibi gitmedikçe içimdeki oyuk büyümeye başladı, zamana bıraktım. Güç geçtikçe daha kötü bir sarhoş oluyordum, masaya oturduğum ilk birkaç saat ile kendi dramımda boğulup kötü tercihler yaptığım son saatler arasında gidip geliyordu mesele.
Bu sırada tahammül eşiğim son hız düşmeye devam etti, gittikçe daha kötü ve pervazsız kararlar almaya başladım. Böyle şeyler ufak ufak başlar, sarhoşken yapılan aramalar gibi. Unutmayın, bir sarhoş kendi pervasızlık çemberini adım adım büyütür, bebek adımlarıyla. Her adımı bir öncekinden daha cüretkardır çünkü bir önceki seferinden güç alır. Geceyi bitirmen gerekenden birkaç saat daha geç bitirirsin, bir sonrakine olmaman gereken birinin yatağındasındır, ağzına bir damla daha alkol sürmemen gerekirken bir anda taksiye atlayıp başka bir bara doğru yola çıkmışsındır, kapıdaki güvenlikle en yakın torbacıyı nerede bulacağına dair sohbet ederken bulursun kendini. Her defasında sonraki el bahsi yükseltmek zorunda kalırsın, her defasında biraz daha yaklaşırsın uçurumun kenarına, adrenalindir seni ayakta tutan. Hayat yeterince sıradan, neden olmasın?
O sıralar okumak istemiyor ama yazmak için çıldırıyordum, olmuyordu. İçimde bir şeylerin birikmesi gerekiyordu, beklerken deliriyordum ve delirirken içiyordum, kendi paradoksumun içine hapsolmuştum. Tabii ki bir kadın meselesi de vardı bu hiçliğin ortasında, bir süre boyunca onun olmamasının kötü yanımı ateşlediğine karar verdim, durdurulamazdım. Daha önceleri de olmuştu, bende kitaptaki tüm eski numaraları çekmeye başladım, daha fazla kadınla birlikte olmaya çalıştım, gündüzlerimi odaklanmış iyi bir beyaz yakalı olarak geçirip, geceleri zıvanadan çıkıyordum. Gelecek kaygım varmış gibi davranarak onun yerine bana aşık birilerini koymaya çalıştım, sanki olan biten her şey, iyi bir iş toplantısı tadında geçecek birkaç ilişkiyle çözülecek gibiydi, allahı var hayatıma çeki düzen verecek birkaç kadınla da tanıştım, biriyle beraber yaşayıp sonra evlenmeyi bile düşündüm, kasırga gibiydim, birilerinin sahiline vuracaktım ve o şanssız kişi için çok üzülüyordum.
Pahalı ofisinde, fingirdek sekreteriyle kırıştıran, iğrenç yeşil kazaklar giyip ağır ağır konuşan ve bolca duraksayarak seansı doldurmaya çalışan moruğun hiçbir derdime deva olmayacağını anlamak yaklaşık 9-10 seansa ve toplam 5000 liraya mal oldu bana. Sevgili Can, bana kendinden bahset diyerek başladığı an anlamıştım fos çıktığını. 10. seansın sonunda tüm bu lagaluganın bana düşündüğü gibi bir faydası olmadığını itiraf ettim ona. -Benim sana yardımcı olmama izin vermez ve kendi bildiğin gibi davranmaya devam edersen bu seansların tabii ki bir anlamı olmaz Can bey diye yanıtladı, centilmence el sıkıştık, ikimizin de yüzünde birbirimize bok kadar değer vermediğimizi anlatan samimiyetsiz tebessümlerimiz vardı. Onarılmış değildim ama denediğim için iyi hissediyordum kendimi, psikolog falan s.kimde değildi aslında kendimle kısa süreli bir barış imzalamaya karar vermiştim bu zaman zarfında. Öyle yada böyle hala yaşıyordum, okumak istediğim kitaplar vardı ve belki günün birinde karşılaşacaktık yine, kapıya çıktığımda fena bir gün sayılmaz diye geçirdim içimden, adım adım ilerleyelim Can, yaşadığımızı kazanç sayalım. Sigaramı yakıp köprünün altından salınmaya başladım, gündüz vakti aylak aylak yürüyecek kadar hayata bağlı hissetmiştim kendimi o an, belki balık ekmek yiyip turşu suyu içerdim deniz kenarında.
Bu arada uyku sorunumu arka sokaktaki eczacım ile çözmeye karar verdim, reçete ile temin edilen ilaçları reçetesiz şekilde kaliteli viski ile el altından takas etmek gibi faydalı bir alışkanlığı var. Seviyorum onu. Sanırım bazı şeyler yolunda gitmeye başladı.