Hayat kısa, kuşlar uçuyor der şair.
Geçmiş zaman olur ki düşleri gibi anılar gözünde canlanır. Hiç olmayacak yerde “on beş dakika ara” diyen makinistin sesini duyana kadar. Beklemeye doyamadığın şey film şeridinden gözüken hayatlar değildir elbet. Sadece ve sadece dinlediğin bir hikâyenin ya da romanın kahramanını beyazperdede görmenin verdiği hazdır, seni cezbeden. Ya da hayat denen oyunda görmediğin, ışıklı dünyanın Türkan’ının dudaklarından dökülen aşkın ıstırabı.
Romeo ve Jülyet’ den beri imkânsız aşklar vardır gönül yaramızı titreten en hüzzam makamında. Onların peşinde koşarak, kendi hikâyelerimizin kahramanlarını gördüğümüz filmlerdeki karakterlere benzetmeye çalışırız sadece. Aşkın ıstırabını yaşamayan bilmez derler. Zaman zaman mazideki hislerimi karşımdakine aksettirmeye çalışırım Nuh neviden kalan düşüncelerimle. En bilmiş halimle bizim zamanımızda aşklar böyle yaşanırdı diye anlatırım gözlüğün camının üstünden bakan dedem gibi. Eski tatların kalmadığı aşikâr. Azalan paylaşımlar, duygusuzluklar, alkol masalarında yaşanan efkâr geceleri. Sonra peşi sıra ağlayan bir çift göz. Yeni hayatlar, yeni umutlar…
Aşk-meşk işleri meyhanelerin modernleşmesi ile bitti zannımca. Masa adabını bilen insanlardan eller havaya ya geçiş yaptıktan sonra ne şiir kaldı ne de şair. Bitmek tükenmek bilmez düşüncelerden, her çiçekten bal alırsın a geçiş çok da zor olmadı. Alaturkadan, klasik müziğe geçişi özendiren ve hatta zorlayan devletten, arabeske geçiş kadar geniş bir alan bu.
Sevda insani bir duygudur. Bir sarmaşığın kendini büyütmek için tutunabilmesi, ilerlemesi gerekiyorsa sevda sayesinde bizlerde doğar, büyür ve gelişiriz. Yoksa hayatımızda hep bir tarafımızın eksik olduğunu hisseder ve onu eylemeye çalışırız. Lakin aşk böyle bir şey değildir. Aşk’ın tarifini yapabilen, anlatabilene rast gelemedim. Herkes sadece bir cümlenin etrafında toplanır. “Aşk bir delilik halidir”. Normalde yapmayacağın şeyleri birer birer sırf o istiyor diye ve büyük bir keyifle yapma halidir aşk. Bunu becerten ise gönül tellerinin titremesidir. O frekansı yakalayan ya da kalbin piline enerjiyi veren ise mistik güçlerdir belki. Zira fiziksel bir olay olsaydı, hepimiz aynı sularda aynı keyifle Kız Kulesi’nin yamacında yıkanmıyor muyduk?
Geçmişten günümüze gelmek asırlar ötesinden çıkıp gelmekten daha zor geliyor. Bildiğin, alıştığın alandan ayrılmanın zorluğu ve hiç bilmediğin yeni bir hayata geçmenin keyfi. Bakalım önümüz bahar, tavşan deliği açıksa Alice ve Şapkacının peşi sıra koşarız kim bilir.
Aşağıdaki dizeleri Tuncel Baba’dan dinlemek elbette daha iyidir. Yukarıda aşkı – sevdayı ne kadar anlatırsam anlatayım bu dizeler kifayet bulamayacağım kadar güzel….
Eskiden, Halı tezgâhında dokunurdu aşklar,
Nakış nakış, körpe kız ellerinde.
Mendillere yazılırdı isimler, Yüreklere kazılırdı gizlice.
Sevdalılar asil ve de yürekli
Sevdalar, kavgalar iki kişilik.
Oysa şimdi;
Çorak gönüllere ekiliyor sevdalar seher vakitlerinde.
Meşru sevdalardan, Gayrı meşru acılar doğuyor kundaklara,
Günahkâr gecelerden.
Tuncel Kurtiz – Tut Yüreğimden Ustam – YouTube