Korkularımızın ardına saklanıyoruz her daim. Hiç bitmeyen korkularımızın,
Eşimi sevmiyorum, anlaşamıyoruz ama çocuklarımız var. Ona katlanmak zorundayım zira bu saatten sonra beni kim alır, tek başıma yaşayabilir miyim, çocuklarıma kim bakar? Çocuklarımın babası ne de olsa, belki düzelir?
Patronumdan ya da müdürümden nefret ediyorum, ama yıllardır burada çalışıyorum. Tazminatımı verirler mi acaba? Buradan çıkınca tekrar iş bulabilir miyim? Dışarıda bir sürü işsiz var, beni de çıkartırlarsa iş bulamazsam? Sonrası, yatan mutlulara devam.
Beni çok seviyor, ama ya ondan daha iyisi varsa, ama ya onu da kaybedersem?
Çocuğum istediğim gibi olmazsa? Ya onu yeteri kadar sevemezsem?
Şimdi herkesin içinde eleştirirsem ya beni mimlerse ve sevmezse. Diğerleri ne diyecek bakayım ona göre bende bir şey söylerim.
….
Bitmeyen kuruntular, yetiştiğimiz hayattan gelen kaygılar, çevreden öğrendiklerimiz, kafamıza kafamıza vurulan doğrular.
Neden korkarız? Neden bir kedi ürkekliği ile hayata bakarız her daim bunu düşünmek gerek belki de. Yeni tanıdığımız insanlara, önce kendi benliğimizde yaşadıklarımıza göre tepki verirken, hayatımıza almaya karar verdikten sonraki düşünceye kadar geçen sürede yaşadıklarımızdır korkularımız. İşimizi kendimiz seçtiğimiz halde orada kalmak zorunda olmaktır korkumuz. Eşimizi seçtiğimiz halde mutsuzken yanında gülücükler saçmaktır korkumuz.
İstemediğimiz şeyi yaparken, -mış gibi yaşamaktır korkumuz.
Genel olarak bizden istenilen şeyi yerine getirememek, istenilen kalıba girememek korkumuz. Farklı vücutlarda farklı hayatlar sürmek gibi yaşıyoruz ve bunun sonunda mutlu olmayı bekliyoruz. Olabilir mi?
Canavarlar Dünyası diye bir çizgi film vardı yıllar önce. Çocukların rüyalarına giren canavarları, onları korkuttukça kendi evrenlerine enerji sağlamalarını anlatırdı genel olarak. Bir gün en çok korkutan, şampiyon canavar girdiği evdeki kız çocuğunun onun peşinden geldiğini görür ve hayatı değiştir. Filmin sonunda korkutmak değil, güldürmenin onlara daha fazla enerji sağladığını anlarlar.
“Karı gibi gülme” diyen bir toplumda gülücükler saçarak konuşmak zor olsa gerek. Yıllardır gülünce göbeğin de sallanıyor derler bana, birisi “ama çok içten gülüyor” demişti bu yoruma.
İçten ve hakiki.
Ben bilmediğim derinliklerden korkarım, denizin dibine bakamam. Evlenmeyi düşünmedim, zira bunu becerebilir miyim, emin değilim, zira denemedim. Ama beni severler mi, sevmezler mi diye düşünmedim, tanıdıkça beni anlayacak o zaman, devam dedim tüm dangalaklarıma.
Yaptığımız işi sevmiyorsanız ve korkuyorsanız işinizi kaybetmekten sizin hatanız,
Hayatınızdaki kişiyi sevmeden aynı yastığa baş koymaya devam ediyorsanız sizin hatanız,
Devam etmeyin.
Zira kendinize güvenmeden geçirdiğiniz her gün, aynı kısır döngüye devam edersiniz. İnsan kendisine güveniyor, kendisini tanıyor ve yarın yeni bir hayat kurabileceğinin bilincindeyse neden mutsuz olduğu bir hayata devam etmek ister ki?
Asl olan sen yeni bir güne başladığımızda gördüğümüz günün heyecanını yaşamak ve bundan mutlu olmaksa, önce kendinizi sonra çevrenizi değiştirin.
Başka türlü korkularınızı yenemezsiniz. Başka türlü kendinizi değiştiremezsiniz.
Değerinizin (varsa) değerini bilin, içinizde yaşayın sonra özgürlüğünüzün tadını çıkartın.
Ps: Bir yazı okudum ve hayatım değişti değil, korkularla yaşamak yerine daha özgür, mutlu bir dünyaya nasıl bakarım diye düşünme yazısıdır..