Dünyanın bütün ağırlığını taşıyormuşum gibi bir düşüncem var bazen. Ama ben Atlas değilim. Olma çabamda yok.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Atlas_(mitoloji)
Ama bitmeyen fikirler, düşünceler, dertler derya olmuş (şarkı sözü gibi oldu 🙂 ) benliğimi hapsetmiş, beni benden alıyor (şarkıya devam 🙂 )
Ne yapsam olmuyor (vazgeçemiyorum şarkıdan ) bu mai gölgeden kendimi çıkartmaktan diye düşünüyorum.
Sonra gölge aralanmaya başlıyor (kahve falı gibi oldu şimdi de, yazı bakalım nereye evrilecek 🙂 ) gördüğüm aralıktan bende uzamak peşindeyim.
Peki nasıl?
Birkaç gündür, evren, mesaj, karma ve bir sürü denkleme kafa yoruyorum. Eskiden iyi düşün iyi olsun diye bir tabir vardı, artık o yerini, karmaya bıraktı. Allah, Tanrı, Evren, Toprak ana olarak ismini farklı telaffuz etsek de, dileklerimiz konusunda ondan daha ehil kimse olamayacağından yaratandan yardım bekliyoruz.
Peki, Tanrı kullarına bu şekilde seslenmiyorsa?
Al Capone’ un söylediği varsayılan ; “Çocukken her akşam yatmadan önce ve aklıma geldiği her an Tanrı’ya bana bir bisiklet vermesi için dua ederdim. Bir gün Tanrı’nın çalışma tarzının bu olmadığını anladım. Ertesi gün gittim, kendime yeni bir bisiklet çaldım ve her akşam yatmadan önce Tanrı’ya günahlarımı affetmesi için dua ettim.”
Ya da Tanrı aracılar vasıtasıyla hayatımıza yön vermeye çalışıyor ve her birimiz Avatarda’ ki ağaç misali birbirimizle bağımız varsa?
Hayatımıza giren insanları kendimiz seçeriz. Seçimlerimizin sonuçlarında karşımızdaki insanların hayatımıza kattığı değere, onlarla yaptığımız teşvik-i mesaiye göre arkadaş ya da dost olarak hayatımızda bulunmalarına karar veririz.
Yıllar, yıllar önce Egemen’le saatler süren sohbetlerimizin birinde;
“Oğlum hayatının kahramanı sensin. Hayatı bir bilgisayar oyunu gibi düşün. İlk bölümde ailen var ve onlarla birlikte bir süre devam ediyorsun. Onlarla olan bölüm bittiğinde yanına başka bir karakter geliyor ve o karakterle oyunda kötüleri yeniyor, yeni şeyler inşa ediyorsun. Bölümler ilerledikçe kötü karakterler de, yanındaki karakterlerde değişiyorsun. Ama değişmeyen tek şey sensin. Çünkü bu oyunun ana karakteri sensin ve sen ölene kadar oyun devam edecek.”
Hepimiz kendi oyunlarının/yaşamlarının ana karakteridir. Oyun süresince birçok şey ile karşılaşıp, birçok bölüm geçiyoruz. Yaşadığımız hayatlarda, karşılaştığımız insanlara farklı şeyler gösterip, onlardan da yeni şeyler öğreniyoruz. Öğrendiklerimiz müspet ya da menfi olabilir. Ama aslolan bizim bir çift gözün ardından gördüğümüz dünyanın rengidir. Her birimiz aynı gökyüzünüze bakıp rengini farklı tarif edebiliriz. Aynı kitap kapağına bakıp görseli tartışabiliriz.
Kişisel gelişim kitaplarında, yazarlar kendi başlarından geçen olayları, topluma anlatarak, “Ben başardım, sende başarabilirsin” mesajını verir. Ama onun yaşadıkları kendi penceresinin, kendi benliğinin, kendi karakterinin yansımasıdır. Bir gün bir kitap okudum ve hayatım değişti demek yerine, birçok kitaptan farklı fikirler edindim ve hayatıma buna göre yön verdim demek daha doğru değil midir?
Kişiliklerimiz, tek bir insan ya da tek bir kitap ile değişmemeli, zira onu çıkarttığında hayatında oluşacak boşluğu doldurmak için, her şeye yeniden başlamak, hiç bilmediğin limanlarda yeni arayışlara başlaman gerekir.
Dünyanın tüm yükünü sırtında taşıdığını hissetmek çok boktan bir şey. Atlas, dünyayı sırtında taşırken ne kadar sıkılmış, yorulmuş olsa da bundan vazgeçemezdi zira bu onun yegâne göreviydi. Ama bizim değil.
Yıllar önce hoşlandığım kadına hayatı “ Hayat bir sepete benzer. İçerisine doldurduklarına sen kadar verirsin. Ama içindeki eşyalar ne kadar ağır olursa kaldırman da o kadar zor olur ve bir an gelir sepetin altı düşer, sen elinde sadece sapıyla kalırsın. Bu nedenle sepetine koyduklarına dikkat et. İçerisindeki tüm gereksiz şeyleri çıkart ve rahatça hayatına devam et.” diye anlatmıştım. Beni o kadar iyi anladı ki, önce benimle görüşmeyi bıraktı J
Evren boşluk sevmez, evrene gönderdiğiniz mesajlara dikkat edin, muğlak şeyler istemeyin, net ve açık olun derler.
Ben ise; Hayatınızdaki insanların iyi seçin. Yolda yürüdüğünüz insanlar, sizi aşağı değil, yukarı çıkartacak kişiler olsun. Onlarla her şeyi konuşup, paylaşın ve birlikte hayatın üzerine gidin diyorum.
Son olarak ister felsefi, ister gerçek olarak anlaşılacak bir anı.
Geçenlerde, bir arkadaşımla birlikte içmeye gidiyoruz. Yerler, ahmakıslatandan hafif kaygan ve yokuş aşağı kol kola yürürken, ayağım kaydı ve yere kapaklandım. Sırtımdaki çantadan kalkmak zor oldu ellerim çamur içinde ve zar zor ayağa kalktım. Yanımdaki, önce “bir şeyin var mı?, sonra “Beni de düşürecektin” ve “Ben düşen insanlara istemsizce gülerim, ama bu sefer gülemedim” dedi. Sonra tekrar kol kola yürümeye devam ettik.
Hayatın yükünü birlikte sırtlayacağınız, aklınıza takılan herhangi bir şeyde, koşulsuz şartsız gel dediğinde, ya da sesindeki tınıdan kötü olduğunu anladığınızda yanınızda olabilecek insanlarla birlikte hayatı devam ettirmek dileğiyle.
Hayat paylaşınca güzel..