Yazar: 17:41 Genel Kafalar

Fakirlik

Fakirlik genel anlamda elini cebine attığında elinin sadece kumaşa değmesidir diye anlatılır. Ancak kalbimizin çorak topraklarındaki açlığı anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalır her daim. İçimizdeki boşluğu dolduramamanın adına ne dememiz gerek acaba?

Toplum içinde güleriz, güçlü görünürüz, korkularımızı bastırıp üzerine üzerine gideriz hayatın. Ama yastığa başımızı koyduğumuz anda kalbimiz seslenir bize. Sen neredesin? O nerede? Neden bu kadar acıya rağmen halen ağlayamıyorsun?

Hayal kuramayan insanların gelecekle ilgili herhangi bir düşüncesi olmasını bekleyebilir miyiz? Bu sadece bize özel bir şey değil elbette, Peter Pan’ da artık büyüdüğü için hayal kuramamaya başlamamış mıydı?

Hayaller kuramadan geçen zamanların birinde, hayatını düzeltmek, toplumda yer edinebilmek isteyen kız, bunu başarabileceğini sandığı kişiyi hayatına almış. Karar verirken ne kalbini dinlemiş, ne de aklının içinde “yapma” diyen sesleri. Tek isteği, fırtınalara kapılmadan, çok da açılmadan sahillerde gezebilmekmiş. Belki de tek isteği mutluluk oyunu oynayabilmekmiş.

Her balıkçının hayali de emri hak vaki olmadan, denizkızını görebilmektir. Bu uğurda yollara revan olan oğlan ise, hayal kuramayan dünyalar güzeli kızla karşılaşmış bu yolculukta. Vurulmuş, denizkızını gördüğünü sanarak. Kız söylediği şarkılarla, hikâyelerle mest etmiş balıkçıyı. Balıkçı hayatının aşkını gördüğünü sanarak peşinden gitmeye başlamış kızın. Ama sirenlere benzeyen sesinden etkilenerek kızın, kendi içinde kaybolmuş.

Kız ise bu yolculuk sırasında mutlu olduğunu sanıyormuş. Bir yanında peşinden gittiği, diğer yanında onun peşinden gelenler. Lakin hangi yöne giderse gitsin, içindeki boşluk duygusunu, tatminsizliğini, mutsuzluğunu bastıramıyormuş. Kalbinin hicranının sesi arttıkça, etrafındaki kölelerine daha yukardan bakmaya başlar olmuş. “Bu da olmadı” diyerek.

Ardında taşlaşan insancıklara baktıkça, kalbi bir kor gibi kavurmaya başlamış bedenini. Neden, nasıl yaptığını bilmeden, kendini bundan alamadan dokunduğu taşa dönüşürken. Belki de Medusa’nın laneti onu sarmıştır, kim bilir?

Kalbimizin fakirliğini doyurmak için başka bedenlere ihtiyaç duyarız. Onların enerjileri ile beslenip, geçmiş ya da gelecek hayallerinin içerisine yerleşiriz. Mutlu aile tablolarına haris gözlerle baktıkça onların enerjileri ile umutlanacağımızı düşünür, olmadığını gördükçe daha sertleşiriz.

Ruhlarımızın açlığını doyurmaya ne yeter acaba? Güç, para, şöhret, güzel bedenler..

Yemek masasına oturduğunuzda önce gözünüz, sonra burnunuz en son midenizin doyması size keyif verecektir. Ruhunuzun da aynen böyle beslenmeye ihtiyacı var.

Yıllar önce bir dizide “Öyle bir bak ki bana, gelmek için başka mazeret gerekmesin.” diye bir replik duymuştum. Halen bana bakmanı bekliyorum, o ana kadar ruhum çorak topraklar gibi.

Visited 1 times, 1 visit(s) today
Close