Bilmediğim hayatlara dâhil olmak, cüretimden kaynaklanıyor olabilir. Ama bundan kendimi imtina edemiyorum.
Zaman zaman hayat bizlere farklı yollar gösterebiliyor. Bilmediğimiz, görmediğimiz, düşünmediğimiz yollarda yürüme imkânı verebilir. Bizden tek beklentisi, o yolda yürürken yerdeki izlere ve semadaki görüntülere daha dikkat etmemizdir sadece, hepsi bu.
Kafayı kaldırıp semaya baktığında gördüğün izler benliğinden kopan parçalarsa, bunun peşinde koşmanı öğütler, yok sadece gökyüzü, maviliklere bürünmüş bir pencereyse gördüğün çok da zorlamanın anlamı yoktur.
Kırık bir kalp gördüğünde tek yapman gereken, o kalbin tamirine imkân vermektir belki de. Karşındakini dinlemek, dinlemek, dinlemek ve anladığını ona ihsas ettirmek. Esasında bu kadar basittir.
Zor olan ise hayattır,
Sen bunu yaparken hayatın döngüsü girer devreye. Yaşanmışlıklar, etraftakiler, söylemler.
Ne gerek vardı?
Bunu yapman mı gerekirdi?
Sana mı kaldı?
Sana mı kaldı diyenlere, genellikle verdiğim cevap; “Evet bana kaldı” şeklindedir. Görmeyen, duymayan, anlamayan insanlara verilecek yegâne cümle budur. Zira karşındaki insanın duygularını anlamaktan imtina edenlere başka bir cevap bilemiyorum.
Kafanızı kaldırarak semaya bakın. Göğün kat kat renklerini, yerdeki farklı yeşillikleri ve insanların gözlerindeki hülyayı görün.
Bunu yapabilmek için, öncelikle kafanızı yerden kaldırarak, insanların gözlerinin içine bakın. Konuşurken gözbebeklerine doğru anlatın ve dinleyin. Başka türlü karşınızdakinin, kalbinden geçenleri anlayamazsınız.
Bu arada görseldeki kız çocuğunun bu görseli 1984’de çekilmiş. Resim bu haliyle birçok ödüller aldı. Daha sonra 2002 yılında kızın son halini de çektiler. Zaman nelere kadirmiş denilen bir hikaye döngüsüne benzer.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Şerbet_Güla