Bir karar verdiğimiz sırada kaç tane organımız buna müdahil oluyordur acaba?
Beyin talimatı gönderdi. Bu iş böyle olacak…
Bağırsak aşağıdan bağırarak “Hop hemşerim, bana neden sormadınız, hani ben ikinci beyindim” diyor mudur?
Ya da kalp “Bu kadar ruhsuz bir kararı nasıl onayladınız” diyerek küsüp, kan pompalamayı durduruyor mudur?
Acaba anlık, gözümüzün ucuyla bakarak verdiğimiz kararlar da gene aynı organların onayından mı geçiyor. Şuursuzluğumuzun sebebi, bakmamak, görmemek, duymamak mı acaba?
Her şeyin bir onay mekanizması varsa, gecenin bir kör vakti “mesaj at, mesaj at” diyen organ nasıl aradan sıyrılıyor, liderliği ele geçiriyor.
Yaşadığımız geçmiş olaylara, onlardan çıkarttığımız derslere göre geleceğimizle ilgili çıkarsamalar yaparak, fikir beyan ederiz. Bu süreçte bize yardımcı olan; “Okuduğumuz okuldan, tedrisattan ziyade eğitim ve gözlem kültürüdür. Eğitimi bir parça kâğıttan kazanma şansınız her zaman vardır ancak gözlem için önce dikkat sonra da karşınızdaki dinleme kültürünü edinmiş olmanız gerekiyor. Böylece onları dinleyerek nereye, nasıl bakmanız gerektiğini anlayabilirsiniz.
Strateji oyunlarında bölüm geçmeniz için sistem sizden önce yapmanız gereken görevleri tamamlamış olmanızı ister. Okçu birliği yapılacaksa önce ağaç kesmeniz gerek. Sonra kullanılacak yayın ucu için metal çıkartmanız. Sonra onları birleştirebilecek ustayı yetiştirmeniz.
Eğer hayatınızdaki verdiğiniz kararlardan emin olmak istiyorsanız öncelikle kendinize yatırım yapmanız gerekir. Okumalı, gözlem yapmalı, dinlemeli ve anlamalısınız. Neden benim istediklerim olmuyordan, neden sürekli onu dinliyorlar beni dinlemiyordan ziyade “ben nerede hata yapıyorum” demeyi öğrenmelisiniz belki de?
Belki de yapmamız gereken ilk şey istemek, nasıl isteneceğini öğrenmektir..
Hep birlikte bir seçimden çıktık. Bizim cenah belki de hiç beklemediği bir şekilde kötü bir mağlubiyet aldı. Genel yorumlar “Boklarında boğulsunlar” minvalinde cereyan ediyor. Genel teamül olarak verilen bu karara çoğunluk diyorsa doğrudur diye yaklaşmak benim halen yapabildiğim bir durum değil.
Bu nedenle bu kararı veren arkadaşlara şunu sormak gerek “Başka ne bekliyordunuz ve bunu değiştirmek için şimdiye kadar ne yaptınız?”
Deprem bölgesindekiler bu kadar şeye rağmen nasıl bu adama oy verir?
Ekonomi bu kadar kötüyken bu insanlar gidip de halen bunlara mı oy verdi?
Cellatlarına mı aşık oldular yoksa bir çeşit Stockholm sendromu mu yaşıyorlar?
Belki hepsi belki de hiçbirisi.
Son yirmi yıldır yapılan seçim sonuçlarına baktığımızda Yılmaz Özdil’in dediği gibi “Portakal’ın vitamini kabuğundadır.” benzetmesi gibi kıyı şeridinin, okuma oranının arttığı bölgelerin muhalefete, iç bölgelerin iktidara oy verdiğini görüyoruz. Bu son seçimde de benzer bir tablo çıktı ve buna çok şaşırdık.
Neden?
Çünkü insanların bu kötü gidişatın sorumlusunun iktidar olduğunu ve onları cezalandırarak muhalefeti iktidara getireceğini düşünüyorduk.
Ama yapmadılar.
Bu nedenle de karşı mahalleye daha bir tiksinerek, aşağılayarak bakmaktan kendimizi alamıyoruz.
Peki, sormazlar mı o zaman “Bu kadar halkından kopuk olduğun halde, kendin yanlış karar verdiğin, bakmadığın, görmediğin, gözlem yapamadığın halde onları nasıl eleştirebiliyorsun?”
Sormadığın sürece sorun yok, zira birçok kişi aynı fikirde ve onlar kendi aralarında gayet güzel anlaşabiliyorlar. Bir kısmı yurtdışına gider, bir kısmı kendi kabuğuna çekilir, bir kısmı ise “Benim tek dostum içkim ve sigaram” şarkısına devam eder.
Sonra yeni bir seçim, gene mağlubiyet gene hüzün ve bu döngü tekrar ve tekrar yaşanır
Ta ki; Birisi çıkıp “Kral Çıplak” diyene kadar.
Bezmiş, biçare duran ne yapacağını bilmeyen arkadaş. Düşmek değildir önemli olan, aslolan şey düştüğün yerden kalkabilmektir. Her mağlubiyette pes edenler olsaydı hangi bilim alanında insanlar başarılı olabilirdi.
1950 seçimlerine giderken İsmet Paşa, Kasım Gülek’i çağırır. Kasım Gülek “Bu seçimleri biz kaybedeceğiz Paşam” dediğinde İsmet Paşa “Kasım sen uzun zamandır yurtdışındaydın, memleketin halini bilmiyorsun, büyük bir zafere gidiyoruz” diye cevap verir. CHP büyük bir mağlubiyet alır. Paşa seçimlerden sonra Kasım Gülek’i tekrar çağırır ve “Senin tahminin çıktı” dedikten sonra Gülek “Paşam üzülmeyelim gene kazanırız ve bu bizim için büyük bir şeref olur” diye cevap verir.
Bizler, üzülenler, mağlubiyetten yılanlar, gelecekten kaygı duyanlar artık KARAR VERME zamanıdır.
Ağlamaya devam mı edeceğiz, yoksa ayağa kalkıp mücadeleye başlayacak mıyız?
Artık karar verme vakti. Bu kararı hangi organınla seçmek istersin?
Mızıldayanlara selam olsun, ben buradayım. Körler ülkesinde tek gözlüler kral olur lafına inat, herkese görmesi, duyması, anlaması için buradayım. Onların seviyesine inmek için değil, anlamayanları, görmeyenleri, bilmeyenleri kendi seviyeme çıkartmak için buradayım.
Peki ya sen…?