Spermlerin, yumurtaya yaptığı yarışı siz kazandınız. Tebrikler. Bir süre burada misafirimiz olacaksınız. Daha sonra adına dünya denilen gezene gönderilecek ve orada, sizden daha önce dünyaya gönderdiğimiz benzer canlılar tarafından karşılanacaksınız.
Tesadüfler sonucu seçmediğimiz insanların içerisinde gözlerimizi açarız. “Neden ben” sorusunun bir cevabı olduğuna emin değilim zira buradaki tek kıstas hızlı gidenin kazanması üzerine kurulu gibi gözüküyor. Bir de hız felakettir derler, hızlı olmasaydım ben yokmuşum ki :)))
Sonrasında bizden önce hayata gelmiş kişilerin değer yargılarına, onların gösterdiği doğrulara, etrafımızda bulunan insan güruhuna göre fikirlerimiz, doğrularımız ve yanlışlarımız oluşur ardından hayatı tanımaya baslarız. Varoluşumuzu meydana getiren ailemiz, bizim ilk örnek kalemizdir her daim. Önce onların bilgi birikimine göre kendi benliğimiz, sonra onların yönlendirdiği okullara göre çevre ve eğitim sürecimiz başlar. Benzer aile figürleri ile dolu olan bir toplulukta hayatımızı geçireceğimiz okul hayatı da bizim benliğimizi yönlendirir diye devam etmek isterdim ancak okullarda tek tip eğitim, öğrenim kalktıktan sonra bunu da demek zorlaştı. Eskiden zengin ile fakir arasındaki ayırım bu kadar belirgin değildi diyebilirim. Herkes aynı kıyafet ile okula gider, benzer yemekler yenilir, benzer oyunlar oynanırdı. Beslenme çantasından “muz” çıkması çok büyük olaydı ve ebeveynler bu tarz sorunlar olmaması için gayret sarf ederdi. Artık çocukların kılık kıyafet farklı, kullandıkları telefon bir statü göstergesi, takıları, kolyeleri, saç tıraşları bile bir anlam içeriyor. Bu nedenle şu anki yozlaşmış toplum normlarının bir kenara bırakarak yazıya geçmiş yaşam bilgileri ile devam edelim.
Hayatı çevresel etkilerle yaşamaya başladığımızda aile çekirdeğinde ilk çatlaklar oluşmaya baslar.
“Ayşe’ nin annesi ona hiç böyle davranmıyor, onu anlamak için gayret sarf ediyor ama sen beni anlamak için hiç bir çaba sarf etmiyorsun. Neden benimde onun annesi gibi bir annem yok…”
“Ahmet’e IPhone XX almışlar. Siz bana Ericsson(tevellüt fazla olunca) bile almıyorsunuz. Benim ondan neyim eksik”
Ve vurucu nokta “Siz beni anlamıyorsunuz, yeter artık, keşke hiç doğmasaydım…”
Muhtemelen Ayşe’nin annesi de çocuklarından benzer aileler için bu sözleri duyuyordur. Hatta bunu söyleyen çocuklar büyüyüp, ebeveyn olduğunda kendi çocukları da onlara aynı şeyleri tekrarlayacaktır.
Baktığın zaman büyük birçoğumuzda kırk altı kromozom var, DNA, RNA dizilimlerini biliyoruz, ama farklılıklarımızın nedenini bir türlü çözemedik. Aile faktörünü ele alsak, aynı ebeveynlere sahip kardeşler arasında farklılıklar var, çevresel etkenler desek aynı çevrede yetişen insanların tepkileri benzerlik göstermiyor.
O zaman farklılığın ana mevhumu nedir? Beynimiz mi? 1,5 Kg bile gelmeyen, 1 litresi su, 160 gramı yağ, 110 gramı protein, 15 gramı şeker ve 10 gramı da tuzdan oluşan organ mı bunları sağlıyor. Beyin Dolly’de de vardı çoğalta çoğalta hayvanı heder ettiler. Emsallerinin beynini de haşladıktan sonra biraz limon, zeytinyağı ve tuz ile rakı mezesi yapmıyor muyuz?
Farklılığı sağlayan yegane şey zekâmız olabilir. Öğrendiklerimizi, gördüklerimizi, yaşadıklarımızı hafızamızda ne kadar saklayabildiğimiz, onları gereğinde ne kadar kullandığımız ya da kullanamadığımız, birbirimizden farkımızı sağlıyor.
Okuma alışkanlıklarımız, görsel sanatlara merakımız, zanaatımız, iş becerimiz, kıvrak zekâmız bu minvalde iyi ya da kötü bir şekilde ilerliyor her daim.
Coğrafya kaderdir diyenler, bulunduğu çukurdan çıkamayacağını düşünen, bunun için çaba harcamayanlarla, coğrafya kader değildir diyen ve önce kendini, daha sonra çevresini değiştirmeye çabalayanların arasındaki farkta bunun örneğidir.
Düşünen, olmazları zorlayan, çevresini geliştirmeye çalışan insanlarla dolu bir dünya dileği ile