Yazar: 14:12 Genel Kafalar

Renkler

Doğduğun ev kaderindir misali doğduğun burç, yükselenin, alçalanın, renginde, senin kaderindir diye anlatırlar. Gene bir okuyucu isteği (Güzin abla köşesine döndük)

Bu sefer değerli okuyucumuz “Renklerin gücü var mıdır, bu konuda yorumunuz var mi” diye fax göndermiş.

Okuyucuya ben ne anlarım renklerden demek olmaz. Dilimizin döndüğünce kendisine yardımcı olmaya çalışalım. Hele bu sadık okuyuculardan biriyse,

Bildiğimiz 3 ana renk vardır

Kırmızı
Mavi
Sarı

Bunların karışımlarından ise ara renkler ortaya çıkar. Yeşil, mor ve turuncu..

İnsanların da benzer bir şekilde ana karakterleri olanlar, farklı duygular, düşünceler, hormonlar ile karakterleri değişen, her kaba girenler, kendilerine ait olmayan dünyalarında “-mış” gibi yaşayanları vardır. Farklı renge bürünen insanlar bukalemun gibi dokunduğu rengi üzerinde taşıyabilir. Ama bu onun karakter zafiyetlerini de göz önüne sermez mi? İnsanı diğer hayvanlardan ayıran yegane özelliği olan düşünme yetisinin yeterince gelişmediği toplumlarda buna sık sık rastlamamızın, çok renkliliği, karakter zafiyetleri ile taçlandırmamızın sonucu değil midir.

Ana renkler;

Kırmızı: Sıcak, ateş, kan, şehvet, aşk, samimiyet, güç, heyecan ve agresiflik gibi kavramları simgeler. Duygusal yoğunluğu arttıran ve coşturan bir renk olarak karşımıza çıkmasına rağmen ne zaman, nerede, kime karşı kullanıldığı ile doğru orantılı olarak tehlikeli bir renge bürünebilir. Ya da şöyle sorayım, neden trafik lambalarında durmayı simgeleyen renk kırmızıdır? Boğalar bu rengi görünce neden sinirlenir ve matadora doğru koşmaya başlar?

Mavi: Cemal Süreya “Mavi bir renkten daha fazlası, sonu olmayan bir gökyüzü, umut dolu bir deniz” olarak tanımlamış bu rengi. Denizi, gökyüzünü, özgürlüğü bize anlatır. Mavinin bazı tonları, üzüntüyü, yalnızlığı, depresyonu temsil eder. Daha dünyaya gözümüzü açar açmaz mavinin erkek rengi olduğu pembenin kız rengi olduğu ile imgelenmişiz. Kızlara pembe erkeklere mavi kıyafetler giydirilmiş.

Sarı: Altın rengi olduğu için zenginlik, lüks, gösteriş, bolluk ve bereket anlamına da gelebilir, hazan mevsimini çağrıştırdığı için ayrılık, özlem, hasreti de anlatır bizlere.

Birde ara renklere bakalım;

Yeşil: İnsana güven ve huzur verir, ayrıca yeşil umudu temsil eder denir. Ancak argoda yeşil paranın timsalidir. “Gözleri yeşil yeşil bakan insanlar” gibi. Yeşil rengi, mavi (huzur, sakinlik, güven ve ferahlık) ve sarıyı (coşku ve mutluluk) ile karıştırarak elde edebilirsiniz. Çok para kazanma hırsı duyan insanların da amacı mutluluk ve huzur değil midir? Ancak nerede duracaklarını bilmedikleri için rengin kölesi olmuşlardır artık.

Mor: Lüks hayat, zenginlik ve zarafeti temsil eder. Tarih boyunca en pahalı renk olduğundan, sadece krallıkların ve imparatorlukların başındaki seçkin kitlelerin alabileceği bir lüks renk olarak kalmıştır. O kadar ki 1533 – 1603 yılları arasında İngiltere Kraliçesi olan I. Elizabeth, kendisi ve kraliyet ailesi dışında kalanların mor renkte giysiler giymelerini yasaklamıştı.

Turuncu: Mutluluk, cesaret, canlılık ve güven simgesidir. Turuncu rengi seven insanlar genellikle dışa dönük, hareketli, neşeli ve sosyal ilişkileri kuvvetlidir. Bazen de gösterişe yatkınlık, sürekli haklı olma ve üstün gelme isteği görülebilir.

Siyah ve beyaz ise renk olarak değil, gölge olarak geçmektedir literatürde.

Beyaz renk bizlere saflığı, masumiyeti anlatır. Özdemir Asaf “Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler.” dizesinde yozlaşmışlığı tek satırda ne kadar güzel anlatmış değil mi? Beyaza o kadar çok anlam yükleriz ki, gelinlerimizin telli duvaklı gelinliklerinde bile bu rengi ararız her daim.

Siyah rengin anlamı güç, korku, gizem, otorite, zarafet, formalite, kötülük, saldırganlık, isyan ve sofistike ile ilişkilidir. Diğer renklerin derinliği ve renk tonunun değişmesi için yine siyah renk gereklidir. Siyah renk, rengin olmamasıdır.

Taktığımız herhangi bir madenin, giydiğimiz herhangi bir kıyafet üzerindeki rengin, doğada gördüğümüz renklerin elbette bizler için anlamı vardır, zira biz karbon temelli birer canlıyız. Bu yaşam formunda enerjimizi toplamak, depolamak ve yeniden kullanmak için biriktirmemiz gerekmektedir. Bu enerjiyi de alacağımız yegâne yer doğa ve dolayıysa çevresel faktörlerimizdir.

Aslında hayatta anlamamız gereken yeğene husus tek bir renk ile hayatımızın devam etmeyeceği gerçeğini kabul etmekten geçiyor. Herhangi bir rengin peşinde koşmak çok güzeldir ancak diğer görseller ile bunu taçlandırmadığımız sürece hayattan ne kadar zevk alabiliriz. Körlerin görme duyularının yerine diğer duyularının artma sebebi, diğer renkleri anlamlandırabilme isteği olabilir mi acaba? Hayat bir yerden aldıktan sonra başka bir yerden bize bu kadar vermeye açıkken bizim halen tek bir renk, duygu, hayat peşinde koşma isteğimizin anlamı nedir?

Ya da renksiz bir hayatı düşünme çabamızın altında yatan gerçek, bizim körler ülkesinde doğmuş büyümüş ve yaşamış olmamızın bir sonucu mudur?

Bugün çenem fazla düştü. Son olarak renkleri de her zaman yaptığımız gibi aşka bağlayarak kapanışı yapalım.

Görseldeki resim “Aşkın Gücü (What Dreams May Come)” filminden bir sahne. Vefat eden eşinin ardından Dante’nin yaptığı gibi cennet ve cehennemi dolaşan bir adamın hikâyesi. Bu filmi ne zaman seyretsem ağlamamın yegâne sebeplerinden birisi aşkın çok içten, vefalı, duygulu bir şekilde anlatılmış olması değil, gökkuşağının tüm renklerinin kullanılmış olmasıdır. Cehennemde dolaşırken görseller; Karanlık, korkutucu, kederliyken, cennette ise birdenbire pastel boyalar ressamın elinden tuvale düşmüş gibi rengârenk bir hale bürünüyor. Tüm hayalini kurduğunuz şeyleri yapabilecek kudreti bir anda kendinizde bulabiliyorsunuz. Renkleri doğru kullanırsanız, hayatınız da istediğiniz şekilde yönetebilirsiniz.

Yıllar önce bir reklamda dedikleri gibi “Hayattan rengi alın geri neyi kalır ki?

Visited 1 times, 1 visit(s) today
Close