Dünyadan uzakmış kadar ıssız, sessiz. Yapayalnız kalmış hissini iliklerine kadar hissettirecek derecede karanlık. Yalnız yıldızlar ve ben!
Kendimi dinliyorum, okuyorum; tanımaya çalışıyorum. Hayat bir roman gibi, hikayeler yazıp duruyoruz kendimize. Geçmiş çoktan yazılmış silinmeyenler silsilesi! Sonraki hikayeler daha mutlu, daha iyi, daha güçlü ve birçok daha olsun diye karanlığa kapanıp okuyorum. İçimde hâla umudu olan çocuğu dinliyorum. Daha neşeli olabilsin sonraki hikayelerde diye! Her şey onun istediği gibi olmaz elbet ama olanları kabullenebilsin en azından istiyorum. Yaşamak için kendinden feda etmekten kurtarmak istiyorum!
Ah, şu yıldızlar! Karanlığı nasıl da aydınlatıyor. Gökyüzü, zifiri siyah olacakken muhteşem maviliğe bürünüp kırıyor karanlığın derinliğini. Karanlığın bile bir aydınlığı var dedirtiyor insana. Umut etmek için sebep oluyor.
Belkide insanoğlu en umutsuz hâlinde bile umut etmek istiyor. En yalnız anında bile bir yoldaş buluyor kendine. Belkide bütün çabamız mutlu olmak gayesi. Karanlığın içinde kaybolmuşken bile ışığı görüşümüz bu yüzden belki.
Belki bu yüzden kuyulara dipsiz diyoruzdur. En dibe indiğinde bile daha da dibi olabileceğine umudumuzdan. Hâla çıkış olduğuna inanmak isteyişimizden.
Sahi dipsiz midir kuyular? Yoksa var mıdır her kuyunun bir dibi, bir çıkışı?